Evet efendim, yine geridönüşüm dedikleri şeyin doruk noktasına çıkma arzusundayız. Suların şarıl şarıl anlamsızca akıtıldığı, kapı önlerine serilen halıların şen kahkahalar eşliğinde tombul teyzelerce sürttüre sürttüre yıkandığı günümüz Türkiye’sinde, ne yapsak da şu su dedikleri hayat kaynağını daha akıllıca kullansak diye düşünür olduk!
tasarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tasarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Kasım 2010 Pazar
Klozet üstü lavabo
Etiketler:
geridönüşüm,
klozet,
musluk,
sifon,
tasarım
18 Kasım 2010 Perşembe
Fırında Plak...
Kendi elcazlarınızla saat yapmak gibi bir fanteziniz var ve bir türlü bunu nasıl yapacağınız hakkında fikir yürütemiyorsanız, sanırım bu güzel bir öneri olacak sizin için.
Etiketler:
craft,
dekarasyon,
dekor,
dekoratif,
el yapımı,
estetik,
geridönüşüm,
hand,
hand made,
plak,
saat,
tasarım,
yapım aşamaları,
yaptım,
yaratıcılık
4 Kasım 2010 Perşembe
Bu da Benim Paletim...
Uzun zamandır nakliye işlerinde kullanılan ahşap paletlerle yapılanları takipteydim. Benim de paletten birşeyler yapma düşüncem herzaman vardı fakat bir türlü hayata geçirme fırsatım olmamıştı. Sonunda engelleri aştım ve zoru başardım :)
Etiketler:
dekorasyon,
dekoratif,
el yapımı,
palet,
tasarım,
yapım aşamaları
31 Ekim 2010 Pazar
Fosilleşen dünyaya bir katkıda bizden olsun...
Çor çocuk, abla, teyze, yenge, dayı hatta bütün mahalle toplanıp yapılabileceğiniz güzel bir etkinlikten bahsedeceğiz bu hafta. Tarifini vereceğimiz karışım, alternatif birçok uygulama için güzel bir malzeme olabilir. Bu, tamamen sizin hayal gücünüzle sınırlı…
Etiketler:
dekoratif,
el yapımı,
fosil,
hand made,
kağıt hamuru,
tasarım,
yapım aşamaları,
yaptım,
yaratıcılık
23 Ekim 2010 Cumartesi
Bir paletten ne yapılabilir?
Yoğun bir hafta geçirdikten sonra keyifli bir hafta sonu geçirmenin en alternatifli yollarından biri evde sere serpe uzanıp tembellik yapmak olsa gerek… İşte ben öyle bir hafta sonu geçiriyorum bu hafta. Keyfe keder bir bünye ile tv karşısındaki kanepemle hasret gideriyorum. Kahvemi yudumlayıp, alem-i cihana karşı “banane bee” nidası ile günümü gün ediyorum ve sefam olsun demekten kendimi alıkoyamıyorum nedense… Yapmam gereken bir sürü şey olmasına rağmen, içimdeki tek bir hücre bile oralı olmuyor; ne hoş! Birkaç gündür çok istememe rağmen blogta paylaşmam gerekenleri erteleyip duruyorum. Artık yeter diyerek birikmiş klasörlerin sayısını azaltmak adına yine klavye başında geçtim. Sonbaharın kasveti ve kış mevsiminin kapıya yavaştan dayanmış olması metabolizma da sarsıcı etkiler yaratsa da hayat devam ediyor…
![]() |
Özellikle nakliye sektöründe kullanılan ve "Palet" diye adlandırılan şey |
Uzun zamandır nette rastlayıp bir klasörün içine biriktirdiğim görselleri paylaşma niyetindeyim şu an. Orada burada denk gelip her gördüğümde içimde yeni bir şey yapma hevesi uyandıran hazır bir malzemeden bahsetmek istiyorum. Yani nakliye işlerinde oldukça fazla kullanılan paletlerden… Ebat ve malzeme olarak oldukça kullanışlı bir forma sahip olan paletler, insanda sürekli bir şeyler yapma isteği uyandırıyor. En azından bende ki etkisi böyle. İster olduğu gibi kullan, istersen de parçalayarak… Her şekilde de çok fazla şey yapabilme şansı tanıyor. Bunun örnekleri de oldukça fazla. Nette her karşılaştığım palet kullanımı ile ilgili örnekleri bir klasörde toplamıştım; bir gün gelirde bunlara ait bir paylaşımda bulunurum diye… Sanırım o gün bu günmüş.
Hadi başlayalım;
Etiketler:
craft,
dekor,
dekoratif,
el yapımı,
geridönüşüm,
hand,
hand made,
palet,
tasarım,
yapım aşamaları,
yaptım
18 Ekim 2010 Pazartesi
Plastiğin doğa ile kavgası...
Hayatımızın hemen hemen her alanında kullandığımız plastik, çoğu zaman çöpe dönüşen sanayi artıkları haline geliyor. Geridönüşüm kavramının altında yatan yegane artık; plastik… Hayatımıza bir şekilde giren plastik, doğayı yok etmek için gönderilmiş bir silah gibi adeta. İşimiz geridönüşüm olunca, ilk etapta akla çok şey gelmeyebiliyor. Biraz düşünüp kurcalasanız da yapabilecekleriniz aslında sınırlı. Özellikle içindeki ürün için aldığımız bidon ve pet şişeler, atmaya kıyılamayacak kadar işlevli gelebiliyor insanın gözüne. İleride illaki bir şey yapar, değerlendiririm bunu diyerek bir yerde saklama gereği duyuyorsunuz ama gel gör ki; yan komşunun sizi belediyeye “çöp ev” başlıklı bir slogan ile ihbar edebilme ihtimali geliveriyor aklınıza. Biriktir biriktir nereye kadar? Hani yaşlı ninelerin eskiyi atamama, market poşetlerini-yoğurt kaselerini biriktirme vb. gibi huyları vardır ya; işte ondan… Bu felsefe ile yola çıkınca insan, “ben şimdi böyleysem yaşlanınca nice olur halim?” diyerek kedere boğulması kaçınılmaz! Bunun için belki şöyle bir çözüm mantıklı olabilir; evin her yanına, “Çöp biriktirme, titre ve kendine gel; sen daha çıtırsın” yazıları yapıştırmak… Eş, dost sen kendini kandırıyorsun dese de aldırmayın…(Burada eş, dostun tepki gösterdiği kısım; çıtırlık mevzusu da olabilir/olmayadabilir. Ne olursa olsun yine de aldırmayın; nihayetinde ikisi de aynı kapıya çıkıyor)
Etiketler:
geridönüşüm,
pet şişe,
plastik,
plastik şişe,
şişe,
tasarım,
yaratıcılık
11 Ekim 2010 Pazartesi
Bir Duvar Hikayesi...
Koşuşturmacalar arasında geçip giden hayatımızda ekstralar için vakit yaratmak, çoğu zaman imkansıza dönüşebiliyor. İş, trafik, market, yemek, temizlik derken hayat geçip gidiyor. Yaşadığımız alanlarda ve çalıştığımız ortamlarda, estetik kaygısına kapılmak ise giderek bir lükse dönüşüyor. Çünkü buna ne vaktimiz oluyor ne de gücümüz. Uzun ve meşakkatli dekorasyon uygulamalarının hayalini bile kurmak zor geliyor. O yüzdendir ki; hayatımızda pratik çözümlere ihtiyaç duymaya başlıyoruz. Uygulaması kolay ve masrafsız her türlü faaliyet bize cazip gelebiliyor. Dört duvar arasında vakit geçirdiğimiz alanları biraz olsun keyifli hale getirebilmek bizim elimizde. Şartlar ve koşullar ne olursa olsun çok fazla vakit ve para harcamadan başarılı sonuçlar ortaya çıkarabiliriz.
Etiketler:
bant,
buldum,
craft,
dekarasyon,
dekor,
dekoratif,
el yapımı,
geridönüşüm,
hand,
handmade,
kendin yap,
tasarım,
yapımaşamaları,
yaptım,
yaratıcılık
4 Ekim 2010 Pazartesi
Dokuz Taş...
Mart 2010’da bir haftalığına Van’a gittim. Orada bulunma nedenimden arta kalan zamanlarda etrafı şöyle bir tanıma faaliyetlerine de giriştim tabiki... Van Gölü’nün o topraklara sunduğu bereket sanırım tartışılmaz.
Etiketler:
buldum,
craft,
dekarasyon,
dekor,
dekoratif,
el yapımı,
geridönüşüm,
hand,
handmade,
kendin yap,
tasarım,
taş,
van,
yapımaşamaları,
yaptım,
yaratıcılık
6 Ekim 2009 Salı
Bir Sonbahar Tasviri Daha...
Sonbahar, kimine kurumuş çınar yapraklarını, kimine kış için hazırlıkları, kimineyse geçmişe ait bir anısını hatırlatır… Yani herkes için farklıdır sonbaharın anlamı!
Sonbaharı, form ve fonksiyon ilişkisi ile birebir anlatmak mı? Yoksa bunu kavramsallaştırmak mı gerekir? Sanırım ben kavramsallaştıranlardanım. Sadece sonbaharı anlatmak yerine, sonbaharın hissettirdikleri ile bir çıkış noktası yakalamayı uygun gördüm nedense…
Sonbahar bir başkasına ne hissettirir bilemem ama benim için, duyguların harman olduğu, doğanın inzivaya çekildiği mevsimsel bir süreçtir. Sonbahar geldiğinde, sarının o muazzam ışığı ile kahverenginin asil duruşu arasında rengarenk bir başkalaşıma dönüşür doğa… Varoluşun yanıltıcı suskunluğudur aslında bu! Doğa yeniden üretmek için kahverengiye bürünerek sessizce beklemeye başlar…
İşte sonbahar bana bunu hissettiriyor… Ve doğanın bu planlı ilerleyişi beni kendine hayran bırakıyor… Varoluşun en büyük görsel ifadesi, doğanın bu değişkenliğinde yatıyor.
Bende sonbaharın kahverengi ile şekillendiği bu yorgun tavrıyla, tohumların bu mevsimde toprakla bütünleşerek, yeşermek için beklediği bir varoluş hikayesini anlattım size..
Öncelikle elimde daha önceden bulunan 100x145 ebatlarında eski bir çerçeveyi kullanmaya karar verdim. Bir duvar panosu yada benzeri bir şey yapacaktım…Daha karar verememiştim!
Bu boş çerçevenin üzerinde bir yüzey oluşturmalıydım ki; derdimi orada anlatabileyim… Eski bir çarşaf sanırım işimi görürdü. Çok uzun zaman önce aldığım nevresim takımının bir parçasını kullanmaya karar verdim. Çarşafı, bu çerçevenin üzerine gergin bir şekilde gerdim. Ama çarşaf benim istediğim renkte değildi, o yüzden boyamam gerekiyordu. Süreceğim boyanın alta geçmemesi ve parlak bir görünüme sahip olması için öncelikle sulandırılmış plastik boya ile 3 kat astar attım.
Ve artık elimde bembeyaz bir zemin vardı. Fakat, aynı zamanda bu çalışmaya dekoratif bir görünümde kazandırmalıydım ki; anlatmak istediğim şey kendini gösterebilsin.
Doğanın kendini yorgun hissettiği bu mevsim, bende “yıpranma”, “eskime” gibi anlamları çağrıştırdı. O yüzden bu yüzeyi kesip parçalayarak, yer yerde yıpranmış görüntüsü kazandırarak anlatmaya karar verdim. Ve maket bıçağı ile başladım çarşafı kesmeye… Fakat bir sorun vardı; bu kesme işlemi yüzeyimdeki gerilme gücünü düşürmüştü. Bende, sert kış şartlarına karşı toprağa sımsıkı sarılan bitkilerin/ağaçların köklerinden ilham alarak, çarşafın kesilen taraflarını çerçeveye, bitkisel liflerle yapılan jüt ipi ile sabitlemeye karar verdim… Yani bu yüzeyde, bir yanda toprağı, bir yanda ise sonbaharı yaşayan doğanın varoluş mücadelesini simgesel bir yolla anlattım. İpler tohumun doğaya tutunuşunu simgeliyordu.
Sıra gelmişti bunu renklendirmeye…
Tasarruf modunda olduğum şu zamanlarda boyaya para vermek yerine, yalıtım malzemesi olarakta satılan “zift”i kullanmaya karar verdim. Evet şu yol yapımında kullandıklarından; genel adı ile asfalt… Zifti tinerle sulandırarak kullandım. Yoğun sürülürse eğer kurumuyor yoksa… içindeki tiner miktarını değiştirerek farklı tonlar yarattım. Bu aynı zamanda yüzeye deri görünümü de kazandırdı… Ve böylelikle sonbaharı insan ile de alakalandırmış oldum. Yüzey üzerine “tohum”u sembolize edecek birkaç soyut şekil de yaptım.
Yüzey üzerinde parçaladığım kısımlarda oluşan boşluk, kompozisyon açısından biraz rahatsız etti. Genel olarak çerçeve formu da çok durağandı. Buna biraz hareket kazandırmak için, alt kısmına yine iplerle bağlayacağım bir parça daha eklemeye karar verdim…
Çıtalardan keserek yaptığım 70x70x70 ebadındaki üçgen bir form bu eksiği kapamama yardımcı oldu. Onun üzerinde de tohum formları kullanarak, doğanın sonbaharda sunduğu bu doğurganlığı anlattım. Büyük yüzeyde uyguladığım tüm işlemleri, aynı şekilde bu üçgen yüzey üzerinde de uyguladım. Bu iki parçayı birbirine bağlayarak duvar panomu yerine astım… Bu aynı zamanda, mekan içinde iki farklı alanı birbirinden ayırmak için tavandan aşağıya sallamak suretiyle paravan şeklinde de kullanabilirsiniz…
Ve işte sonuç;
Su Kabağının Hikayesi...
Eeee mevzu sonbahar olunca kuruyan-dökülen yaprak, dal vb. ne varsa fikr-i mühim bir hal aldı gitti. İş böyle olunca benimde kurumuş bir kabakla mücadele etmem şart oldu….
Evvel zaman içinde Adapazarı semalarında gezer iken dağ köylerinin birinde rastlaştığım 158 cm boyunda eşi benzeri zor bulunur (sanırım genetik bir problemi var, çözemedim daha : ) ) bir su kabağını bu yarışma aracılığı ile şöhret etmeye karar verdim : )
Sakin sakin öylece bir yerlerde keşfedilmeyi bekliyordu… Bende onu insan içine çıkabilir bir hale getirmek için havya ile yakmak suretiyle bitkisel motiflerle bezedim. İki ucunu keten ipiyle sardıktan sonra yine kurumuş ağaç dallarını kısa kısa keserek kabağın üzerine havya ile açtığım deliklere sapladım. Böylece daha dekoratif bir görüntü kazandı. Salonumun bir köşesine tavandan aşağıya doğru astım. İki gündür evime gelen birkaç misafirim bu çalışmamı görünce kısa süreli dil tutulması yaşadılar nedense… : )
Sinek Sarayı...
İsterseniz sinek sarayının hikayesinden ve altında yatan yaratıcı zekadan biraz bahsedeyim size… Anadolu insanının zekası, özellikle renkli kumaş parçalarının dikkat çekici yanını bu derece akıllıca kullanarak kendini göstermektedir. Sineklerin algı mekanizmalarını renkli kumaşlarla tarumar edip kendine çeken sinek sarayı, sineklerin “dön dolaş ama benden ayrılma” sloganıyla sinekleri, adeta hipnoz eden bir özelliğe sahip. Adından da anlaşılacağı gibi, sinek sarayı asıldığı mekanlarda sinekleri kendine çekerek onların buradan ayrılmamalarını da sağlıyor. Böylelikle sinekler de uzaklaştırılmış oluyor. Belki kesin çözüm değil ama akıllıca olduğu kesin…
Dekoratif bir görüntü yaratma endişesi içinde nasıl yaparım? Diye düşünür dururken işte böyle bir şey çıktı ortaya…
Sizde buna benzer şeyler yaparak hem dekoratif bir görüntü yaratır hem de sinekleri kendinizden uzaklaştırmış olursunuz…
Depresif Kukla...
Yaz mevsimi insanların rutin işlerinin azaldığı, doğanın tazelendiği, tatillerin yapıldığı bir mevsim. Yazın yaşanan tüm bu canlanmaya karşın sonbahar ve kış döneminde tersine bir dönem yaşanıyor. Gündüzler kısalmaya, havalar değişmeye, doğa hüzne bulanmaya başlıyor.
Elbette bu değişimden insanlar da nasibini alıyor. Güneşi az görmek, iş sorumluluklarının artması, okulların başlaması, havaların serinlemesi insanlarda birtakım ruhsal değişimlere yapıyor. Bu da sonbahar depresyonuna neden oluyor.
Ben de, sonbaharın insanlar üzerindeki bu etkisinden yola çıkarak bir ipli kukla tasarlamaya karar verdim. Belki sevdiklerinize hediye edebileceğiniz, belki de çocuklarınızı eğlendirmek için kullanabileceğiniz bir şey çıktı ortaya…
Öncelikli olarak kafayı hazırlamakla işe başladım… Bir ampulün üzerini, tuvalet kağıdı ve tutkal karışımı ile hazırladığım harç ile ince bir tabaka halinde bir burun çıkıntısı da ekleyerek kapladım ve güneşte kurumaya bıraktım.
O bir tarafta kururken, bende bir taraftan artık kumaşlar ile önce kazağını sonrada pantolonunu hazırladım. Tabi ki serinleyen şu havalar da kullanması içinde bir atkı…
Bacak uzantıları için iki tarafından dikilmiş uzun şeritleri pamukla doldurdum ve bunların ucuna kırmızı polardan el ve ayak hazırladım. Ardından bir çorabın içini pamukla doldurduktan sonra kol ve bacakları bu gövdeye diktim.
Sonra tam olarak kurumuş olan kafayı ampulden sökerek kahverengiye boyadım. Göz ve ağız yerlerini belirledikten sonra siyah yün ipten saçları ekledim. Hazırladığım kafayı gövdeye sıcak silikon yardımı ile yapıştırarak sabitledim.
Diğer bir taraftan ise iki çıtayı birbirine çakarak artı formu oluşturdum. Siyah makrome ipleri, kuklanın hareketini sağlaması için ayak ve kol uzantılarına diktim ve bunları asıl kontrolü sağlayacak olan çıtaya bağladım.
Son olarak depresif olduğunu hatırlatmak içinde kafasına, boyalarımı şişelere aktarmakta kullandığım bir huniyi monte ettim…
Ve işte karşınızda depresif sonbahar kuklası;
Etiketler:
kağıt hamuru,
kukla,
tasarım,
yaratıcılık
19 Eylül 2009 Cumartesi
Küçük Adamlar...
Hemen hemen herkesin mevsimini denk getirdiğinde kolayca ulaşabileceği çok kullanışlı bir malzemedir. Bu aralar mısır koçanlarına takmış durumdayım. Hiçbir maliyeti olmayan bu malzeme ıslatılarak çok daha kullanışlı bir hale getirilebiliyor.
Evvel zaman içinde bir hırdavatçıdan lazım olur diye aldığım telleri nasıl değerlendirebilirim diye düşünürken pazardan aldığım mısırların çöp olarak çıkan koçanlarını bir arada kullanma fikri geldi aklıma. Ve tellere pense yardımı ile şekil vermeye başladım. Telleri eğip bükerek ortalama 15 cm uzunluğunda çöp adamlar yaptım. Kurumuş mısır koçanlarını su ile ıslatarak şekil alabilir hale getirip, telle yaptığım bu insan figürlerini sarmaya başladım.
Ve sonuç;
Çalışma masamda kartvizitlerime ve notlarıma muhafızlık eden küçük adamcıklarım oldu…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)