Mart 2010’da bir haftalığına Van’a gittim. Orada bulunma nedenimden arta kalan zamanlarda etrafı şöyle bir tanıma faaliyetlerine de giriştim tabiki... Van Gölü’nün o topraklara sunduğu bereket sanırım tartışılmaz.
O manzara karşısında kendinizi bambaşka bir yerdeymiş gibi hissediyorsunuz. Bol bol fotoğraf çekmenin yanında oraya ait başka hatıralara da sahip olmak adına bulup bulabileceğim en doğal ve anlamlı şeyi yaptığımı düşünüyorum; yani bir poşet taşla İstanbul’a dönmek… Van Gölü’ne ait gerçek bir şeylerse yanınızda götürmek istediğiniz, ne yazık ki çok alternatifiniz yok. Ya kıyısından topladığınız taşlar ya da küçük bir sus şişesine doldurduğunuz Van Gölü suyu. Ben bonkör davranıp ikisini de yapanlardanım… Her ne kadar bu işi yaparken beni görüp, “onları ne yapacaksın?” sorusunu yöneltenlere o an cevap verememiş olsam da ;bu fırsatı kaçırmak istemedim… Gerçekten de İstanbul’a dönene kadar bunlarla ne yapacağıma dair hiçbir fikrim olmadı.
İşin kolayına kaçarak taşlardan basit bir şeyler yapmaya karar verdim.
Ayrıca Van’da hayatımda ilk defa ters laleyi görme şansını da yakaladım. “Geçmişte Hakkari Bölgesi’nde yaşayan Asuri’lerin her sabah göbeğinden su yaydığı için ‘Ağlayan lale’ adını verdiği ve bu yüzden kutsal saydığı ters lale, günümüzde de çok değerli. Boyu 75 santimetreyi bulan, her dalında 6 lalenin ters büyüdüğü doğa harikası çiçek, Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nca koruma altına alınmıştır.”
Ve harika görüntüsü ile Van gölünün orta yerinde bir ada; Akdamar … Adanın hikayesi şöyle; “Adanın adının nereden geldiğine dair yaygın halk hikâyesine göre, zamanında bu adada yaşayan Ermeni baş keşişin güzelliği dillere destan Tamar adında bir kızı vardır. Adanın çevresindeki köylerde çobanlık yapan bir genç bu kıza âşık olur. Bu genç Tamar'la buluşmak için her gece adaya yüzer. Tamar ise ona gece karanlığında yerini belli etmek için onu bir fenerle bekler. Bundan haberdar olan kızın babası, fırtınalı bir gecede elinde fenerle adanın kıyısına iner ve sürekli yer değiştirerek gencin boşuna yüzüp, gücünü yitirmesine neden olur. Yüzmekten gücünü yitirip, yorulan genç çoban boğulur ve boğulmadan önce son nefesiyle "Ah Tamar!" diye haykırır. Bunu duyan kız da hemen ardından kendini gölün sularına bırakir O gunden sonra ada Ah Tamar! ismi ile anlatılır. Bu hikâye Ermeni sair Hovhannes Tumanyan anlatimiyla efsanelesmistir.”
Neyse biz asıl işimize dönelim ve işte sonuç;
Soğuk silikonla birbirlerine yapıştırdığım taşları, bir kaidenin üzerine yerleştirerek sanırım güzel bir şey yaptım :D
döndün mü geriye??
YanıtlaSiltaşlar harika yazı ayrı harika.ama arada bir böyle damaktan tat verip gitmek olmuyor.
iyi kal methods,sevgilerimle...
:)
YanıtlaSil:(
Çok güzel fotoğraflar. Yurdunu seven bir hanım:)
YanıtlaSilTaşlar hoş olmuş. Sevgiler.
Sishyphos, :))
YanıtlaSilDöndüm diyebiliriz. Ne yazık ki uzun zamandır blogla ve net faaliyetleri ile ilgilenmeye pek vaktim olmadı. Ümit ediyorum ki bundan sonra buralardayım :D
Selam ve sevgilerimle...
Nalan öğretmenim, Artık buralarda olacağım. Sizleri ve sohbetlerinizi çok özledim... En kısa zamanda görüşmek üzere :D
YanıtlaSilNeduk, Çok teşekkür ederim...
YanıtlaSilSelam ve sevgilerimle :D
taşlar harika olmuş
YanıtlaSilada ve deniz, teşekkür ederim :))
YanıtlaSilTaşların dizilişi enteresan ve hoş olmuş. Van hakkındaki gizemli hikayeleri seviyorum.
YanıtlaSilözlemiştik yazılarını, hoşgeldin. Çok huzur verici bir çalışma olmuş...
YanıtlaSilSesiber, çok teşekkür ederim... Uzun bir süre sizlerden ve blogumdan ayrı kalmak zorunda kalmıştım. Her defasında artık geri döndüm deyip dönememiştim :)) Sanırım artık döndüm :DDD
YanıtlaSilGüzel yorumun için de ayrıca teşekkür ederim...