yaratıcılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yaratıcılık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Kasım 2010 Perşembe

Fırında Plak...


Kendi elcazlarınızla saat yapmak gibi bir fanteziniz var ve bir türlü bunu nasıl yapacağınız hakkında fikir yürütemiyorsanız, sanırım bu güzel bir öneri olacak sizin için.

31 Ekim 2010 Pazar

Fosilleşen dünyaya bir katkıda bizden olsun...


Çor çocuk, abla, teyze, yenge, dayı hatta bütün mahalle toplanıp yapılabileceğiniz güzel bir etkinlikten bahsedeceğiz bu hafta. Tarifini vereceğimiz karışım, alternatif birçok uygulama için güzel bir malzeme olabilir. Bu, tamamen sizin hayal gücünüzle sınırlı…

18 Ekim 2010 Pazartesi

Plastiğin doğa ile kavgası...


Hayatımızın hemen hemen her alanında kullandığımız plastik, çoğu zaman çöpe dönüşen sanayi artıkları haline geliyor. Geridönüşüm kavramının altında yatan yegane artık; plastik… Hayatımıza bir şekilde giren plastik, doğayı yok etmek için gönderilmiş bir silah gibi adeta. İşimiz geridönüşüm olunca, ilk etapta akla çok şey gelmeyebiliyor. Biraz düşünüp kurcalasanız da yapabilecekleriniz aslında sınırlı. Özellikle içindeki ürün için aldığımız bidon ve pet şişeler, atmaya kıyılamayacak kadar işlevli gelebiliyor insanın gözüne. İleride illaki bir şey yapar, değerlendiririm bunu diyerek bir yerde saklama gereği duyuyorsunuz ama gel gör ki; yan komşunun sizi belediyeye “çöp ev” başlıklı bir slogan ile ihbar edebilme ihtimali geliveriyor aklınıza. Biriktir biriktir nereye kadar? Hani yaşlı ninelerin eskiyi atamama, market poşetlerini-yoğurt kaselerini biriktirme vb. gibi huyları vardır ya; işte ondan… Bu felsefe ile yola çıkınca insan, “ben şimdi böyleysem yaşlanınca nice olur halim?” diyerek kedere boğulması kaçınılmaz! Bunun için belki şöyle bir çözüm mantıklı olabilir; evin her yanına, “Çöp biriktirme, titre ve kendine gel; sen daha çıtırsın” yazıları yapıştırmak… Eş, dost sen kendini kandırıyorsun dese de aldırmayın…(Burada eş, dostun tepki gösterdiği kısım; çıtırlık mevzusu da olabilir/olmayadabilir. Ne olursa olsun yine de aldırmayın; nihayetinde ikisi de aynı kapıya çıkıyor)

11 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Duvar Hikayesi...


Koşuşturmacalar arasında geçip giden hayatımızda ekstralar için vakit yaratmak, çoğu zaman imkansıza dönüşebiliyor. İş, trafik, market, yemek, temizlik derken hayat geçip gidiyor. Yaşadığımız alanlarda ve çalıştığımız ortamlarda, estetik kaygısına kapılmak ise giderek bir lükse dönüşüyor. Çünkü buna ne vaktimiz oluyor ne de gücümüz. Uzun ve meşakkatli dekorasyon uygulamalarının hayalini bile kurmak zor geliyor. O yüzdendir ki; hayatımızda pratik çözümlere ihtiyaç duymaya başlıyoruz. Uygulaması kolay ve masrafsız her türlü faaliyet bize cazip gelebiliyor. Dört duvar arasında vakit geçirdiğimiz alanları biraz olsun keyifli hale getirebilmek bizim elimizde. Şartlar ve koşullar ne olursa olsun çok fazla vakit ve para harcamadan başarılı sonuçlar ortaya çıkarabiliriz. 

4 Ekim 2010 Pazartesi

Dokuz Taş...



Mart 2010’da bir haftalığına Van’a gittim. Orada bulunma nedenimden arta kalan zamanlarda etrafı şöyle bir tanıma faaliyetlerine de giriştim tabiki...  Van Gölü’nün o topraklara sunduğu bereket sanırım tartışılmaz.

6 Ekim 2009 Salı

Depresif Kukla...


Yaz mevsimi insanların rutin işlerinin azaldığı, doğanın tazelendiği, tatillerin yapıldığı bir mevsim. Yazın yaşanan tüm bu canlanmaya karşın sonbahar ve kış döneminde tersine bir dönem yaşanıyor. Gündüzler kısalmaya, havalar değişmeye, doğa hüzne bulanmaya başlıyor.
Elbette bu değişimden insanlar da nasibini alıyor. Güneşi az görmek, iş sorumluluklarının artması, okulların başlaması, havaların serinlemesi insanlarda birtakım ruhsal değişimlere yapıyor. Bu da sonbahar depresyonuna neden oluyor.

Ben de, sonbaharın insanlar üzerindeki bu etkisinden yola çıkarak bir ipli kukla tasarlamaya karar verdim. Belki sevdiklerinize hediye edebileceğiniz, belki de çocuklarınızı eğlendirmek için kullanabileceğiniz bir şey çıktı ortaya…

Öncelikli olarak kafayı hazırlamakla işe başladım… Bir ampulün üzerini, tuvalet kağıdı ve tutkal karışımı ile hazırladığım harç ile ince bir tabaka halinde bir burun çıkıntısı da ekleyerek kapladım ve güneşte kurumaya bıraktım.




O bir tarafta kururken, bende bir taraftan artık kumaşlar ile önce kazağını sonrada pantolonunu hazırladım. Tabi ki serinleyen şu havalar da kullanması içinde bir atkı…

Bacak uzantıları için iki tarafından dikilmiş uzun şeritleri pamukla doldurdum ve bunların ucuna kırmızı polardan el ve ayak hazırladım. Ardından bir çorabın içini pamukla doldurduktan sonra kol ve bacakları bu gövdeye diktim.

Sonra tam olarak kurumuş olan kafayı ampulden sökerek kahverengiye boyadım. Göz ve ağız yerlerini belirledikten sonra siyah yün ipten saçları ekledim. Hazırladığım kafayı gövdeye sıcak silikon yardımı ile yapıştırarak sabitledim.

Diğer bir taraftan ise iki çıtayı birbirine çakarak artı formu oluşturdum. Siyah makrome ipleri, kuklanın hareketini sağlaması için ayak ve kol uzantılarına diktim ve bunları asıl kontrolü sağlayacak olan çıtaya bağladım.

Son olarak depresif olduğunu hatırlatmak içinde kafasına, boyalarımı şişelere aktarmakta kullandığım bir huniyi monte ettim…


Ve işte karşınızda depresif sonbahar kuklası;