22 Kasım 2009 Pazar

Neyse ki Geçti…



Sisli bir İstanbul’a, yorgun bir Cumartesi’den mayhoş bir şekilde günaydın demek; zaten yerinde olmayan enerjimi tamamen tıkadı. İsyana teşvik olmuş bünyem, Kasım ayının kasıcı kasvetinden ıkına ıkına kurtulmaya çalışırken, böyle bir güne günaydın diyememek hafızamda az hasar bırakmadı değil. Uzun zamandır canımın en ufak bir atraksiyonun yanından bile geçmek istemediği şu günlerde; nedenini bilmediğim bir Bob MARLEY çirkinliği hissediyorum bedenimde.



Şehir yaşantısı, doğal gaz-su-elektrik-ADSL-telefon faturaları, gecenin bir yarısı karşı komşunun üçüzlerinin koro halindeki bağırışları bla bla bla… Hayat zor azizim diyerek son noktayı koymak isterdim ama içimdeki şeytanı uyandırdılar, engel olamıyorum… İşin kötü tarafı kendimden başka kimseye zararımın olmayışı. Hani hedef şaşırtıp bir atsam şunu üzerimden hafifleyeceğim.
Mesela karşı komşunun üçüzlerinden kıyma yapıp köfte yoğurabilirim. Oldukça eğlenceli olacağına eminim :))



Yok yok… Sanırım ben bileklerimi kesmeyi tercih ederim böyle bir durumda. Yani kısacası nafile yakarışlar bunlar!


Yaşlandıkça insan, daha da bi’dertli oluyor… Yaşlılar dünyasında en fazla bahsi edilen konu olma rekorunu hala elinde tutan; yüksek tansiyon, romatizma vb. gibi hastalıklarla cebelleşmeye başladığımda ne olacağım bilmiyorum. Herhalde bütün apartmanı köfte yaparım o zaman… Sonra onları bir güzel ızgara yapıp kapıcıyla karşılıklı yeriz. Zira o da bu konuda çok dertli :))
Ortalama iki haftadır hiç uğramadığım ve iki gün öncesine kadar da “ne hali varsa görsün!” cümlesini blogum için fütursuzca kurdum durdum.
Yazmayı istediğim, paylaşmaktan büyük keyif alacağımı düşündüğüm o kadar çok şey var ki aslında! Nasıl bir ruhsal pörtleme yaşadıysam artık; hiç elim gitmedi bloga. Neyse ki bu ruh ishali durumundan çıktım sonunda. Yani öyle olduğunu sanıyorum… Ama garantisi yok her an depreşebilir.
:))
Son tahlilde vaziyet şu;


Yapılması gereken;



6 yorum:

  1. Yalnız değilsin. Bu ay böyle bir ay işte. Boşuna Kasım denilmemiş bence. Ruh ishali mi ruh kabızı mı bilemiyorum. Çok donuğum ben. Üzülemiyorum, sevinemiyorum. Kendimi odalara kapatıp kesmek,dikmek,boyamak benim tek tedavim ama gün yetmiyor, başka sorumluluklar vs.ler... lar... Geceler çok güzel, hep gece mi olsa ne...

    YanıtlaSil
  2. Evet Methods... Kesinlikle ruh haline ben de katılıyorum, Sesiber'İn dediği gibi yalnız değilsin. Uzun bir aradan sonra bloguma baktım ama yenilik adına hiç bir şey eklemedim. Ama bu kasımdan değil (sonbaharı severim ben ) !!! Bu ruh halinin sebebi; hayat koşturması maalesef :/

    YanıtlaSil
  3. Sesiber, yalnız olsaydım keşke demeden edemeyeceğim :)

    Gecelerin tadı bir bakşa gerçekten, bu konuda çok haklısın. Belki de hayata dair tüm lüzumsuzlukların, bütün gereksiz insanlarla birlikte uykuya daldığındandır.

    Gecelerin bünyelere, yaratıcılık iksiri sunduğuna inananlardanım.
    Kendimiz olmayı en çok başardığımız koyu siyah zamanlar...

    YanıtlaSil
  4. DdM,:) Keşke gereksiz tüm işleri bizim yerimize yapan birileri olsa etrafımızda... Bizde şu sonbaharın tadını şikayet etmeden çıkarsak :) Ama böyle birileri yok, olmayacak gibi de görünüyor olması kötü.

    Şu aylarda, daha gerçekleşmesine 25 yıl olmasına rağmen; emekli olmak düşüncesi bile en güzzel fikir miş gibi geliyor. O derece vahim durumdayız :))

    En kısa zamanda bu ruhsal bunalımdan kurtuluruz umarım... Zira sonumuz pek hayırlı değil.
    :))

    YanıtlaSil
  5. Bu arada yazında kullandığın iş güvenlik levhaları benim şantiyelerime yolladıklarımın aynısı :) Acaba benim hayatımın acil çıkışı ne tarafta ??? :D:D

    YanıtlaSil

Sen de dök içini...