Bu şehir hayatı, koşuşturmaca, bunca kalabalığın içinde yaşadığımız yalnızlık ve daha nicesi…
Masallarda beyaz atlı prensesini bekleyen prenseslere döndük. Biz de bir köy muhtarı bekliyoruz; al sana 3 dönüm tarla diyebilecek cömertliğe sahip olanından. Yakışıklı olması gerekmiyor yani..
Özlemlerimiz alıp başını gidiyor. Durdur durdurabilirsen…
Neler istemiyoruz ki;
Egzoz dumanına bulanmış asfalt kokusu değil, yağmuru yedikçe ıslanan çimen aromalı toprak kokusu duymak istiyorum!
Bilgisayar başında beyin hücrelerimi değil, köy evlerindeki ocak başında yufka ekmeği yemek istiyorum!
Falan filan…
Biraz abarttım sanırım; Hani Mevlana beni görse, sen gelme derdi herhalde. O derece… Habire bir şeyler istiyorum! İşin kötü tarafı engelde olamıyorum.
Toprağın, bitkilerle bütünleşmesi ve yaşam belirtisi gösteren bir durum haline dönüşmesi varlığın en büyük belirtisi…
Kent düzenin neden olduğu sınırlı yaşam alanları, insanların da alternatif çözümler üretmesine neden olmuş.
Fotoğraflara ait alıntılar için buradan buyrun...
Belki uzun ömürlü değil ama dekoratif olarak oldukça dikkat çekici. Bir kitabın bu şekilde katlediliyor olması hakkında yorum belirtmeye sanırım gerek yok.
Fotoğrafa ait alıntı için buradan buyrun...
Fotoğrafa ait alıntılar için buradan buyrun...
Plastik çizmelerin bu iş için kullanılması ise dayanıklılık açısından oldukça mantıklı. İlk görünüşte garipsense de esprili bir hali var bu ayaklı saksıların…
Yeri gelmişken, alternatif olarak çizmenin kulanım alanlarını nasıl genişletebiliriz sorusuna güzel bir cevap olmuş bu da ;
Fotoğrafa ait alıntı için buradan buyrun...
Eskimiş ayakkabılar ve artık kullanılmayan bir komidin de, balkonunuzda derli toplu duran küçük bir bahçe yapmak için alternatif diğer bir öneri…
Fotoğrafa ait alıntı için buradan buyrun...
Yaklaşık 1,5 yıl kadar önce Safranbolu-Amasra gezimde görmüştüm eski ayakkabılarına çiçekler ekip, bunlarla bahçesini süslediğini yurdum insanının :) çok yaratıcı gelmişti o zamanda ve çok hoş bulmuştum. Ama bizler o anlattığın dar sokaklı binalarda yaşadığımız için sanırım hiç bu şekilde süsleyemeceğiz kapımızın önünü :(
YanıtlaSilBen çok güldüm yazdıklarınıza.
YanıtlaSilToprağa hasret toprağa gidecez ya hasretliğimiz nihai vuslatla son bulacak :))
Yağmurda islanınca Çimen aromalı toprak kokusu duymak istiyorum
Aslında istedikleriniz beton yığınları arasında yaşayan çoğumuzun istekleriyle aynı..
İşyerimin karşısında üçgen böyle ufak bir park alanı var kavşak için bırakmışlar O küçük alanda yağmur yağdığında sadece afedersiniz idrar kokusu alıyorum tüm parklardan geçerken aynı durum söz konusu. Parklar çimenler , evde beslemeye çalıştığımız hayvanların ihtiyaç giderme alanı oldu. Cemre düştüğünde topraktan çıkan o duman ve koku çocukluğumda kaldı. Çim kokusunu sadece çim biçilirken duyuyorum.
Kitapların içinde, çekmecelerde çizmelerin içinde yetiştirdiğimiz bir kaç bitki sadece görsel açıdan biraz tatmin sağlar o kadar.
Bizim bu teknolojiyle iç içe yaşama isteğimiz, doğaya özlemimiz sanal çiftliklerle bütünleşti Önümüzdeki yıllarda merdiven görünümlü çok katlı her katında teras olan terası toprak doldurularak bahçe formuna getirilmiş binaları görücez.
Şu köy muhtarı 3-5 dönümlü yer versin diye bekliyoruz dedin ya.
o yerde bakım ister emek ister.
Geçtiğimiz yıllarda 5 000 ytl ye trilyede yol kenarında deniz manzaralı zeytinlik vardı.
ama istersek alabiliriz gibime geldi.
Şule, :)) Çok teşekkür ederim...
YanıtlaSilSiz bakmayın benim böyle şikayet edip durduğuma. Beni bir köye koysanız en fazla 3 gün dayanabilirim sanırım:))
Bu kent yaşamı ister istemez hepimizi kendine esir ediyor. Vazgeçilmezimiz oluyor...
Arada bir 3-4 günlük bir gezi hoş olabilir, fazlası sanırım bünyemizi sarsar...
:))
DdM, Karadeniz insanının akıl almaz zekası işte :))
YanıtlaSilYine de ümidimizi kesmemeliyiz belki de... Bir gün gelir bizlerinde evlerinin yola doğru açılan bir kapısı olur ve evde ne kadar ayakkabı varsa oraya dizer, eker biçeriz :))
d@li, okurken keyif almış olmanız beni sevindirdi :))
YanıtlaSiltoprağa hasret bir şekilde yine toprağa gitme olayı beni de çok güldürdü... Sanırım oraya gidince doyasıya ciğerlerimize çekeriz toprağın kokusunu :) Tabi ciğerler yerinde kalırsa...
Yaşam alanlarımızı o kadar daralttılar ki beton yığınlarının arasında sıkışıp kaldık. Bahsettiğiniz gibi çevreye numunelik yerleştirilmiş bir kaç park var, onuda sorumsuz insanlar yokediyor.
Şu Trilye'deki deniz manzaralı zeytinlik olayı gerçek ise hemen gidip almalı oraları... En kötü ihtimal bir çadır dikeriz :))
Senin de söylediğin gibi.. bir süre sonra.. toprağa basmak istediğimiz de sanırım bir süre önce çiçek dikmek için kullandığımız bu botları kullanmak zorunda kalacagız.. o kadar cabuk buyuyor.. ve tuketıyoruz kı...doga ya verdıgımız zararın farkında degılız..
YanıtlaSilFarkına vardıgımız da ıse...
Tren coktan kacmıs olacak...
UmArım bunun önüne geçecek bilinçli bir nesil yetişiyordur...
YanıtlaSilBu konuda ne kadar ümitsiz olsamda, kendimii ancak böyle avutabiliyorum.
:)
yorumlara girmeden içimden -yemezler methodum,sen bunların birazını saksılara girizgâh yaptın-diyecektim
YanıtlaSilsen açıklamışsın.
Ben hem büyük şehrin imkanlarını hem doğal ortamı hem de üşütmeyen kış ile terletmeyen yazı da istiyorum...
Aaaa niye gülüyorsun isteyemez miyim yani
isteyenin bir yüzü vs.vs.vs.
iyi bayramlar dilerim
:))
YanıtlaSilTabiki isteyebilirsiniz Nalan öğretmenim...
Bakmayın benim böyle fütursuzca konuştuğuma; iki hamle ile musluğumu çevirdiğimde sıcak suyum akmazsa, kesintisiz internetim her daim hizmetimde olmazsa, bir telefon ile istediğim herşey kapıma gelmiyorsa bende yaşayamam o yerde... Benim ki şikayetin en gereksiz hali işte :))
Size de sevdiklerinizle mutlu ve huzurlu bayramlar diliyorum...